Biliyorum konu sevimsiz. “İçinden yazmak geliyor mu?” diye sorarsanız, yanıtım “hayır.” Ama konu önemli. Bir kaç haftadır eşimin geçirdiği talihsiz bir görünmez kaza nedeniyle ara vermek zorunda kaldığım son yazılarıma küçük bir referans vermek gerekirse, Türkiye AB ilişkilerinde yeni bir dönemin eşiğinde olduğumuzu belirterek bu yeni dönemin getirdiği risklerin altını çizmiş, bundan sonraki aşamanın gümrük birliğinin güncellenmesi ve vize serbestisi konuları ile sınırlı olacağını vurgulamıştım.

Yine sözkonusu yazılarımda 1963 Ankara Anlaşmasının özelliklerinin gözden kaçırılmaması gereğini yeterince vurguladığımı düşünüyorum.

Kaygılarımı bir yana bırakırsak, mevcut gümrük birliğinin aksayan ve güncellenmesi gereken unsurlarını bu yazıda ele alma çabasına girelim.

AB’NİN ÜÇÜNCÜ ÜLKELERLE YAPTIĞI SERBEST TİCARET ANLAŞMALARINA (STA) TÜRKİYE’NİN OTOMATİK OLARAK TARAF OLAMAMASI SORUNU

Bu bağlamda Türkiye’nin en önemli şikayeti, AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı Serbest Ticaret Anlaşmalarına Türkiye’nin otomatik olarak dahil edilmemesi olmuştur. Bu anlamda kendi ürünlerini AB menşei aldıktan sonra otomatik olarak gümrük işlemlerinden muaf Türkiye’ye sokabilen sözkonusu üçüncü ülkeler, Türkiye’ye aynı ayrıcalığı tanımamak için anlaşma zeminini yokuşa sürmeyi tercih ettiler. Bu konuda daha fazla istişari işbirliğinin ne getireceği tartışma konusudur. Türkiye taleplerini sürekli olarak yenilese de bugüne kadar herhangi bir iyileştirme gerçekleşmemiş, bundan sonra sürecin nasıl iyileştirilebilceği konusu önemli belirsizlikler içermektedir.

TARIM ÜRÜNLERİNİN GÜMRÜK BİRLİĞİNE DAHİL EDİLMESİ 

Mevcut gümrük birliğinin sanayi ürünleri ve işlenmiş tarım ürünlerinin sanayi katkısı ile sınırlı tutulmasının gerekçesi AB’nin ortak tarım politikasıdır. Eğer tarım ürünleri de gümrük birliğine dahil olacaksa, Türkiye’nin AB’ye paralel bir tarım politikası izlemesi gerekir ki; AB’nin tarım bütçe olanaklarından yararlanmaksızın, tarım ürünlerine yüksek sübvansiyon anlamına gelen bu politikayı özellikle mevcut ekonomik koşullarda Türkiye’nin üstlenmesi hemen hemen imkansızdır.

HİZMETLERİN GÜMRÜK BİRLİĞİNE DAHİL EDİLMESİ 

Bu noktada AB hukuku kapsamında hizmet kavramının esas itibarı ile işçilerin ıdşında kalan, yani bordroya tabi olmaksızın bir ücret karşılığında mesleklerini ifa eden kişiler olduğu anlaşılmaktadır. (Doktor, mühendis, hukuk danışmanları, vb.) Kişilerle ilgili olarak diplomaların karşılıklı tanınması sorunu önemli bir engl-el olarak görülmekteyse de, son zamanlarda özellikle nüfusu giderek yaşlanan ve çalıştırılacak genç nüfusu azalan Almanya’nın mevcut koşulları esnetme eğiliminde olduğu anlaşılmaktadır.

Hizmetlerin serbest dolaşımının bir diğer ayağı makro ekonomik kavram olarak anladığımız hizmet sektörleridir. Esasen bu noktada zaten hizmet serbestisinin varlığından bahsedilebilir (bankacılık, sigortacılık, vb.). Bununla birlikte çok sorunlu bir AB talebinin “kamu ihalelerinin karşılıklı açılması” olduğu dikkate alındığında, ülkemiz içinden gelecek reaksiyonların ne olabileceği aşikardır. İhale kanunun 300’e yakın değişikliğe uğratıldığı dikkate alındığında, adrese teslim ihalelerin bu vesile ile ortadan kalkacağı ve nihayet siyasetin finansmanının sekteye uğrayacağı düşünülürse, gümrük birliğinin güncellenmesinin lafta kalacağı endişesi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Doğruluğundan tam olarak emin olmamakla birlikte Sayın Davutoğlu’nun başbakanlık koltuğunu kaybetmesi hikayesinin arkasında gümrük birlğinin güncellenmesi ve dolayısı ile kamu ihalelerinin tartışmaya açılacağı endişesinin yattığı rivayeti de dolaşmaktadır.

Konu sıkıcı ve teknik… Ama çok fazla gelecek hikayenin de temelini oluşturma potansiyelinde.

Devam edeceğiz.