Patronlar Dünyası'ndan Nil Göksu Urgancıoğlu o konuşmaları yazdı. Sayfanın başlığı: Kemal Paşa, yazan Isaac F. Marcosson.
Röportajın öne çıkan cümlesi: Demokrasi insanlığın umudu…
Mustafa Kemal Atatürk’le röportajı, ABD’li the Saturday Evening Post dergisi işte böyle vermişti.
TÜRK KAHVESİ VE SİGARA EŞLİĞİNDE RÖPORTAJ
Gazeteci Marcosson soru cevap kısmından önce, röportaja dair izlenimlerini şu ifadelerle aktarmıştı:
‘’Kabine toplantıdaydı. Dışişleri bakanı İsmet Paşa'nın gönderdiği ve daha bir gün önce Chester İmtiyazına ve dış borca ilişkin Türk ültimatomunu ilettiği Lozan'dan gelen son telgrafları tartışıyorlardı. Türkiye'nin dış borcu. Ekonomik bir savaş yaşanabilirdi. İlerlediğim sırada Rauf Bey dışarı çıktı ve bana kabinenin toplandığı odaya kadar eşlik etti. Hızlıca kabineyi benimle tanıştırdılar. Ancak gözlerim tek bir kişiye odaklanmıştı. Bu, masanın başındaki yerinden kalkıp elini uzatarak bana doğru gelen uzun boylu bir figürdü. Mustafa Kemal'in sayısız resmini görmüştüm ve dolayısıyla onun görünüşüne aşinaydım. Rauf Bey beni Mustafa Kemal'le tanıştırdı. Fransızca olarak alışılagelmiş selamlamalarımızı yaptıktan sonra, Mustafa Kemal ”belki de konuşmamız için yan odaya geçip kabineyi kendi müzakereleri için yalnız bıraksak daha iyi olur" dedi. En az efendisi kadar bakımlı olan bir uşak, koyu Türk kahvesi ve sigarasını getirdi. Ve röportaj başladı…’’
‘’PAN İSLAMCILIK VİYANA KAPILARINDA ÖLDÜ’’
Haberin sonrasında gazetecinin soruları ve Atatürk’ün verdiği yanıtlar yer alıyor. Atatürk’ün verdiği mesajların özetiyse şöyle:
“Hükümet idealiniz nedir? Yani hala Pan-İslamcılık’a ve Pan-Turancılık düşüncesine inanıyor musunuz?” Yanıt “Kısaca anlatacağım” oldu. ” Pan-İslamcılık, din topluluğuna dayalı bir federasyonu temsil ediyordu. Pan-Turancılık da ırka dayalı aynı tür çabayı bünyesinde barındırıyordu. Her ikisi de hatalıydı. Pan-İslamcılık fikri aslında yüzyıllar önce, Avrupa'daki Türk ilerleyişinin en kuzeyinde, Viyana kapılarında öldü. Pan-Turancılık Doğu ovalarında yok oldu.
‘’EMPERYALİZM KAYBETMEYE MAHKUM’’
“Bu hareketlerin her ikisi de yanlıştı çünkü aslında güç kullanımı ve emperyalizm anlamına gelen fetih fikrine dayanıyordu. Uzun yıllar emperyalizm Avrupa'ya egemen oldu. Ama emperyalizm kaybetmeye mahkum. Cevabı Almanya'nın, Avusturya'nın, Rusya'nın ve eski Türkiye'nin enkazında bulabilirsiniz. Demokrasi insan ırkının umududur.
“Bir Türk'ün ve benim gibi savaş eğitimi almış bir askerin bu şekilde konuşmasını garip karşılayabilirsiniz. Ama yeni Türkiye'nin arkasında yatan fikir tam da bu. Biz güç kullanmak istemiyoruz, fetih istemiyoruz. Kendi ekonomik ve politik kaderimizi kendi başımıza belirlememize izin verilmesini istiyoruz. Yeni Türk demokrasisinin tüm yapısı bunun üzerinde yükseliyor. Bu fikir ayrıca Amerikan idealiniz de yansıtıyor ancak tek bir farkla: Biz büyük bir yekpare büyük bir devletiz, siz ise 48 devlet. (Not: Eyaletlerden bahsediyor)
‘’YÖNETİM ŞEKLİ ESKİ TÜRKİYE’Yİ YORDU’’
“Benim milliyetçilik fikrim, aynı kökenden, dinden ve mizaçtan gelen bir halktır. Yüzlerce yıl boyunca Türk İmparatorluğu, Türklerin azınlıkta kaldığı bir insan topluluğu yığınıydı. Başka azınlıklarımız da vardı ve onlar sorunlarımızın çoğunun kaynağıydı. Tüm bunlar ve eski fetih fikri… Türkiye'nin çürümesinin bir nedeni de azınlıkların idare edilmek zorunda olduğu yönetim şeklinin onu yormasıydı. Eski imparatorluk çok büyüktü ve kendisini belaya açık hale getiriyordu.
‘’KADERİNİ TAYİN EDEN TÜRKİYE"’’
“Fakat o geçmişten gelen güç kullanma, fetih ve yayılma fikri Türkiye'de sonsuza kadar öldü. Eski imparatorluğumuz Osmanlıydı. Bu, güç kullanma anlamına geliyordu. Ancak artık sözlüklerden silindi. Artık Türküz, yalnızca Türk. Bu nedenle Woodrow Wilson'ın çok güzel ifade ettiği gibi kendi kaderini tayin etme idealine dayanan bir Türkiye istiyoruz. Demokrasi tüm insanlığın umudu. Yeni Türkiye'nin ilk ve en önemli fikri siyasi değil ekonomik. Tüketim kadar üretim dünyasının da bir parçası olmak istiyoruz.”