MERT SAYAN – HABER MERKEZİ
Tek akciğeriyle papalık görevini üstlenen ve 12 yıl boyunca reformları, cesur çıkışları ve tartışmalı kararlarıyla Katolik Kilisesi’nde derin izler bırakan Papa Francis'in 88 yaşında hayatını kaybetmesinin ardından, şimdi gözler Vatikan’daki boş koltuğa çevrildi. Yeni Papa, onun açtığı yolu takip mi edecek, yoksa kapatacak mı?
İlk Latin Amerikalı Papa olan Francis’in ardından, geriye yalnızca bir ruhani liderin değil, aynı zamanda sevgiyle örülmüş ama bölünmeyle tartışılan bir miras kaldı.
BİR DEVRİMCİ Mİ, YOKSA AYRIŞTIRICI MI?
Papa Francis (Jorge Mario Bergoglio) 2013’te Papa seçildiğinde; “Brothers and sisters, good evening! (Erkek ve kız kardeşlerim, iyi akşamlar!)” diyerek Aziz Petrus Meydanı’nı selamlamıştı. Bu sade başlangıç, onun papalık tarzının habercisiydi. Papa, apartmanlar yerine Casa Santa Marta’da yaşamayı seçti, popemobile’la halkın arasına karıştı, yoksullara ve göçmenlere kol kanat gerdi. 2015’te yayımladığı Laudato Si’ bildirgesi ile iklim değişikliğini Katolik öğretisine bağlayarak çevre bilincini küresel bir mesele yaptı.
LGBTQ+ BİREYLERE YAKLAŞIMI
Francis’in kapsayıcılık vizyonu, Kilise’yi modern dünyaya yaklaştırmayı hedefledi. LGBTQ+ bireylere yönelik; “Kimim ki yargılayayım?” sözü, tarihi bir adımdı. 2023’te, aynı cinsiyetten çiftlerin kutsanmasına izin veren Fiducia Supplicans bildirgesi, Kilise’nin kapılarını araladı, ancak evliliğin tanımını değiştirmedi. Kadınların Roma Kuriası’nda tam üye olabilmesi ve rahibe Raffaella Petrini’nin Vatikan Şehir Valisi olarak atanması, cinsiyet eşitliği yolunda devrimci hamlelerdi.
Ancak bu adımlar, muhafazakâr Katoliklerde rahatsızlık uyandırdı. Bazı Katolikler; “Francis, Kilise’yi modernize etmeye çalışırken doktrini sulandırdı” diye eleştirirken, bazıları ise; “O, sevgiyle birleştiren bir lider” diye övdü.
ABD’li bazı piskoposlar, Francis’in boşanmış ve yeniden evlenmiş Katoliklere komünyon verilmesine yeşil ışık yakan Amoris Laetitia belgesini eleştirdi. Dört kardinal, 2016’da bu konuda resmi bir ‘dubia’ (şüphe) bildirisi yayımlayarak Papa’ya meydan okudu.
KÜRESEL DİPLOMASİDE BİR PAPALIK
Francis’in dış politikası da tartışmasız değildi. 2018’de Çin’le yapılan ve Pekin’in piskopos atamalarına katılımını kabul eden anlaşma, Kardinal Joseph Zen gibi isimler tarafından; “Çin’deki Katolik Kilisesi’nin imhası” olarak nitelendi. Buna karşın, Francis’in 2016’da Rus Ortodoks Patriği Kirill ile Küba’da buluşması, 1054’teki Büyük Ayrılık’tan beri bir ilki başardı.
“GÖÇMENLERİ REDDETMEK AĞIR GÜNAHTIR”
Göçmen hakları, onun papalığının kalbiydi. 2013’te Lampedusa’ya yaptığı ziyaretle ‘kayıtsızlığın küreselleşmesi’ kavramını ortaya attı ve 2024’te; “Göçmenleri reddetmek ağır bir günahtır” dedi.
Ancak bu söylem, özellikle Avrupa’daki aşırı sağ hareketler ve ABD’deki muhafazakârlar tarafından tepkiyle karşılandı. ABD Başkan Yardımcısı JD Vance ile yaşadığı polemik, Francis’in Trump yönetiminin göçmen politikalarına karşı çıkmasıyla alevlendi. Papa’nın bu çıkışları tepkileri beraberinde getirmiş ve ‘Papa, siyasetle fazla içli dışlı oldu’ gibi yorumlara neden olmuştu.
CİNSEL İSTİSMAR SKANDALLARI: YETERSİZ Mİ, YOKSA CESUR MU?
Öte yandan, Papa Francis’in Katolik Kilisesi’ndeki cinsel istismar krizine yaklaşımı hem övgü hem de eleştiri almıştı.
Papa Francis Şili Roma Katolik Kilisesi’nde cinsel istismar krizine ilişkin 2018’de İrlanda ziyaretinde, din adamlarının istismarlarından dolayı özür dilemişti. Ancak, Şilili Başpiskopos Juan Barros’u başlangıçta savunması tepkilere neden olurken, daha sonra konuyu yanlış değerlendirdiğini kaydeden Papa, rencide ettiği cinsel istismar kurbanlarından özür dilemiş ve konuyla ilgili ‘çok ciddi bir hata yaptığını’ kabul etmişti.
Sloven rahip Marko Rupnik vakası, rahibelerin uğradığı cinsel istismar iddialarıyla birlikte Vatikan’ın şeffaflık ilkesini yeniden tartışmaya açtı. Rupnik’in eserleri, istismar suçlamalarına rağmen Papa’nın kişisel konutunda kullanılmaya devam ederken, 2025’te, Francis’in emriyle Rupnik davası yeniden açıldı, ancak birçok rahip ve rahibeler için bu, ‘çok geç’ bir adımdı.
CONCLAVE’İN GÖLGESİNDE BİR MİRAS
Papa Francis’in ölümü, Vatikan’da ‘Sede Vacante (boş koltuk)’ dönemini başlattı. Sistine Şapeli’nde toplanacak kardinaller, onun reformist yolunu sürdürecek mi, yoksa muhafazakâr bir dönüş mü yapacak? Francis, ölmeden önce Kardinal Giovanni Battista Re’nin Kardinaller Koleji dekanı olarak görev süresini uzatarak, Conclave sürecini kendi vizyonuna uygun şekillendirmeye çalıştı.
Francis’in; “Barışı galipler ya da mağluplar değil, kardeşler ister” sözü, onun papalığının manifestosu gibiydi. Peki, bu vizyon Kilise’yi birleştirdi mi, yoksa böldü mü?
Farklı yorumlara neden olan Papa’nın bu sözleri ve politikası, Katolik dünyasını ikiye bölmüş durumdaydı. Özellikle sosyal medyada bazı Katolikler; “Francis, Katolikliği 21. Yüzyıl'a taşıdı” derken, bazıları ise; “O, geleneklerimizi riske attı” diye yakındı.
Belki de cevap, onun son Easter selamında yatıyor: Popemobile’la Aziz Petrus Meydanı’nı turlarken, zatürrenin gölgesinde bile gülümsedi ve “Farklı olanlara güvenmeyi öğrenin” dedi.
IRAK’A İLK ZİYARETİ O YAPTI
Katolik dünyasının 266. lideri Papa Francis, 2021 yılında Irak’a yaptığı tarihi ziyarette barış ve kardeşlik mesajları vermişti. Görevdeyken Irak’ı ziyaret eden ilk Papa olan Francis, Bağdat, Necef, Musul ve Erbil’de temaslarda bulunarak Şii lider Ayetullah Sistani ile görüşmüş, dinler arası diyalog açısından büyük adım attığını tüm dünyaya göstermişti. 2021’deki Irak ziyaretinde terör ve savaşın izlerini taşıyan bölgelerde dua eden Papa; “Kardeşlik savaştan güçlüdür” sözleriyle tarihteki yerini aldı.
TEK AKCİĞERLE BİR PAPALIK
Papa Francis’in sağlık geçmişi, papalık görevi boyunca sıkça gündeme gelen konulardan biri oldu. Arjantinli lider, 21 yaşındayken geçirdiği ciddi bir solunum yolu enfeksiyonu nedeniyle bir akciğerinin büyük bir kısmını kaybetmişti. Bu tıbbi müdahale, onun ilerleyen yaşlarında çeşitli sağlık sorunlarına daha yatkın hale gelmesine neden oldu. Tek akciğerle yaşayan Francis, özellikle soğuk algınlığı ve zatürre gibi solunum yolu hastalıklarına karşı savunmasızdı.
Buna rağmen, papalık görevi boyunca yoğun tempodan geri durmayan Francis, ileri yaşlarında bile uluslararası seyahatlere çıkarak hem fiziksel direnciyle hem de kararlılığıyla dikkat çekti. Son yıllarda yürümekte zorlanması ve nefes darlığı şikayetlerinin artması, kamuoyunun sağlığına dair endişelerini artırmıştı. Ölümüne yol açan zatürre ve solunum komplikasyonları da uzun süredir taşıdığı bu sağlık risklerinin bir yansıması olarak değerlendiriliyor.
Papa Francis, bir devrimci miydi, yoksa bir ayrıştırıcı mı? Onun mirası, sevgiyle birleşenler ve doktrinde bölünenler arasında bir ikilem olarak kalacak. Sistine Şapeli’nden yükselecek beyaz duman, sadece yeni bir Papa’yı değil, Francis’in hayalini mi sürdüreceğini, yoksa gömeceğini mi gösterecek? Vatikan, şimdi bu sorunun eşiğinde.