SAİT FAİK ÂŞIKTI!

Abone Ol

Rıfat Ilgaz "Sınıf" adlı kitabı nedeniyle yargılanmış tutuklanmış, dışarı çıkınca da öğretmenlikten uzaklaştırılmıştı. 
O da, "Tan" gazetesinde düzeltmenlik işi bulmuştu. 
Kırklı yılların ortaları...
Bir gün Sait Faik, Tan gazetesinde Rıfat Ilgaz'ı ziyarete geldi.


Rıfat Ilgaz onu gazetede görünce: "Hayrola?" diye sordu.
Sait Faik:
"Hadi çıkıyoruz!"
"Nereye?"
"Beyoğlu'na..."
"Çıkamam!"
"Bırak işi mişi, anlatacaklarım var sana!" diyor, itiraz kabul etmiyordu Sait Faik. 
Oysa gazetenin basılmasına daha iki saat vardı. 
Ilgaz, gazete basılmadan işyerini terk edemezdi. 
Onların hararetli konuşmaları üzerine, idare müdürüyle patron Halil Lütfi çıkageldi.
Halil Lütfi de uygun görmedi erken gitmesini; ama Sait Faik direniyordu, Ilgaz'ı götürmek için. 
Patron, Sait Faik'le çalışmıştı bir süre. 
Tanıyordu onu. 
"Mahkeme Kapısı" adıyla röportajlar yazmıştı Tan'a.
Çok ısrarcı olunca, sonunda Halil Lütfi, Rıfat Ilgaz'ın erken çıkmasına izin verdi.
"Peki" dedi; "O kadar gerekliyse al götür!"
Alelacele Tan Matbaası'nın merdivenlerinden adeta sürükleyerek çıkardı arkadaşını. 
Biraz ilerideki Gar Lokantası'na soktu onu. 
İki votka söyledi garsona.


Rıfat Ilgaz, onun perhiz yapması gerektiğini söyleyecek oldu; kızdı, susturdu.
Sonra hemen konuya girdi:
"Leyla'yı tanıyorsun değil mi?"
"İyi tanırım."
"O da öyle söyledi. 'İyi arkadaşım' dedi. 'Ne zamandır görmedim.' Seni Leyla'ya götüreceğim bu akşam."
İkinci votkayı ısmarlarken, Ilgaz yine engel olmak istedi.
"Bırak lan ukalalığı!" diyerek ikinci kadehini azar azar yudumlamaya başladı.
"Bana Leyla'yı anlat!" dedi; "Çok zeki kız, değil mi?"
"Zekidir. Dost canlısıdır. Dostluğuna güvenilir."
"Güvenilir, değil mi?"
"Güvenilir."
"O da senin için aynı şeyleri söylüyor. Ne güzel, onun güvenini kazanmak!... Bu akşam diyeceğim ki, bak Leyla, diyeceğim..."
Burada adı geçen Leyla, yazar Leyla Erbil'di.

İKİNCİ YAZI

ORHAN VELİ, ANKARA'DA UCUZ BİR OTEL ODASI ARIYORDU

İkinci Dünya Savaşı yıllarıydı, evet. 
Ekmek karneyle satılıyordu. 
Temel gereksinim maddeleri ateş pahasıydı; birçok şey karaborsaya düşmüştü... 
Şimdiki gibi tıpkı, insanlar yokluk, yoksulluk içinde, nereden neyi kısacağını şaşırmıştı!
Orhan Veli bir gün arkadaşı Halim Şefik ile oturup bir iki kadeh içki içmek için, boynunda taşıdığı kaşkolu satmak zorunda kalmıştı parasızlıktan!


İşte o günler...
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Tercüme Odasında çalışmak üzere İstanbul'dan Ankara'ya gelmişti genç şair. 
Ucuza kalabileceği bir otel odası arıyordu kendine. 
Hergele Meydanı denilen yerde, bir oteli gözüne kestirdi.
Otelci, karşısındaki memur kılıklı genç adama bir oda vermeyi elbette istiyordu. 
Ancak küçük bir sorun vardı. 
Biriyle birlikte kalmayı göze alır mıydı? 
Gerçi odada yalnız yatıp kalkacaktı bütün gece. 
Ama sabahleyin odayı terk etmeliydi... 
Çünkü gündüzleri gelip yatan bir müşterisi vardı otelcinin. 
Adam, akşama doğru çıkıp gidiyor ve bütün gün dönmüyordu odasına.
Geceleri boş kalan odayı Orhan Veli tutmaya razı oldu.
Aynı odayı paylaştığı kişiyse bir şarkıcıydı. 
Memleketi İzmir'den iki günlüğüne Ankara'da konser vermek için gelmişti. Bomonti Gazinosu'nda işler iyi gidince, Ankara'da kalakalmıştı.
Orhan Veli'nin oda arkadaşı Dario Moreno'ydu.