Pandoranın kutusu

Abone Ol

Eyyam-I Bahur’dan buharlaşmaya ramak kaldığı bu günlerde, son yazılarımı okuma iyi niyetini gösteren bazı dostlarım, ne kadar sevimsiz konulara (AB meseleleri artık sevimsiz oldu) dikkat çektiğimi, hele Ankara Anlaşması’nın tam üyelik perspektifini tartışmaya açmanın, Pandora’nın kutusunu açmakla eş anlamlı olduğunu ifade ettiler. Maalesef kutunun kapağı bir kez açılmış oldu.

Uluslararası hukukta iki temel prensip üstüne gelir gider, hangisinin doğru olduğunu günün koşullarına göre tartışır dururuz.

Birinci prensip, “pacta sund servanda”, yani “ahde vefa” prensipidir. Bir anlaşma yaptıktan sonra, herkesin anlaşmanın ruhuna, lafına sadık kalması olarak nitelendirebiliriz. Bizim için Lozan Antlaşması, Montreux Boğazlar Sözleşmesi bu anlamda dokunulmazdır. Dünya’da ne değişirse değişsin, sonuna kadar ahde vefayı savunmak zorundayız.

İkinci prensip “rebus sic stantibus”, yani “koşullar değişti” prensipidir. Evet bir anlaşma yapılmıştır yapılmasına da, o günün koşulları ile bugünün koşulları aynı değildir, dolayısı ile mevcut anlaşmanın yerine bir güncellemenin yapılması mecburiyeti hasıl olmuştur.

Bugün tartışmaya başlayacağımız ya da başladığımız “gümrük birliğinin güncellenmesi” meselesi, aslında “Ankara Anlaşması’nın güncellenmesi anlamına mı gelmektedir?” sorusuna cevap getirmeyi de parantez arasında içermekte mi?   

Bu söylediğimizin daha iyi anlaşılabilmesi için küçük bir hatırlatma yapmakta gereklilik var.

Son yazımda, Ankara Anlaşması’nın herhangi bir anlaşma olmadığının, anayasal karakter taşıyan ve son hedefinin tam üyelik olduğunun altını çizmiş, anlaşmadan tam üyelik hedefini çıkardığınızda, anlaşmayı da rafa kaldırmak, bu hedef doğrultusunda atılan bütün adımları, belki de geriye dönük olarak çöpe atmak gibi bir durumla karşılaşabileceğimizi ifade etmeye çalışmıştım. 

Peki tam üyelik hedefini ortaya koyan Ankara Anlaşması’nın 28. maddesi tam olarak ne söylüyor?

“Anlaşma’nın işleyişi, Topluluğu kuran Antlaşma’dan (AET kurucu antlaşması) doğan yükümlülüklerin tümünün Türkiye’ce üstlenilebileceğini gösterdiğinde, Akit Taraflar, Türkiye’nin Topluluğa katılması olanağını incelerler.”  

Esas itibarı ile madde tam olarak bir tam üyelik garantisi vermekten uzak olarak addedilebilir. “Olanağın incelenmesi” bir kesinlik anlamına gelmez söylemi geliştirilebilir. Bununla birlikte 10, 11 Aralık 1999 Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin diğer aday ülkelerle eşdeğer aday olarak kabul edilmesi, 3 Ekim 2005 tarihinde tam üyelik müzakerelerine başlanması için Türkiye’nin 1993 Kopenhag siyasi kriterlerine yeterince uyum gösterdiğinin altının çizilmesi, “Türkiye’nin Topluluğa katılması olanağının incelenmesinin” ötesine geçildiği algısının doğmasına yol açmıştı.

Öte yandan yine son yazımızda belirttiğimiz gibi, AB tarafı yaklaşımını hep muallak ifadelerle sınırlamış, 3 Ekim 2005 Müzakere Çerçeve belgesinde “Tam üyelik müzakerelerinin ucu açık bir müzakere olacağının, sonuçta Türkiye tam üye olamasa da Türkiye’nin AB limanına çapa atmasının AB’nin çıkarına olduğunun” altı çizilmişti.

Bugün geldiğimiz nokta itibarı ile gerek Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörünün taslak raporundan, gerekse Türkiye ile ilgili olarak toplanan AB Dışişleri Bakanları’nın yaptığı açıklamalardan anlaşıldığı kadarı ile, Kopenhag siyasi kriterleri ile tezat hale düşen ülkemiz için tam üyelik yerine başka bir yol haritasının çizilmesi arzusunun yaygın hali geldiği anlaşılıyor. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestisi olanaklarının incelenmesi ile sınırlı bir kaç adımın Türkiye için yeterli olabileceği gibi bir algı ortaya çıkıyor.

Bu algı Ankara Anlaşması’nın 28. maddesinin ruhundan bizi uzağa götürmesi ile eş anlamlı olarak düşünülebilir. Hatta her iki konuda da fazla hevesli görünmek, Ankara Anlaşması’nın üstünün çizilerek yerine yeni bir anlaşmanın dayatılmasına da yol açabilir. 

Giriş bölümünde çok kısaca değinmeye çalıştığımız “koşullar değişti” şimdi yeni bir anlaşmanın vakti geldi söylemlerine şimdiden hazır olmalıyız. 
Peki bu durumda Ortaklık Konseyi ne olur? Ortaklık Konseyi kararları geçmişe yönelik olarak ortadan kalkar mı? Diyelim ki o kararlar bir şekilde güvence altına alındı, bundan sonraki kararları alacak yapı ne olur? 

Pandora’nın kutusundan çıkan cevapsız sorular şimdilik bu kadar.

Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin ne tür soruları beraberinde getireceğine ilerleyen yazılarda yer vermeye devam edeceğim.