"Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak."

Düşman ordularının ana yurdun bağrında gezdiği günlerdi. Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Türk Milleti vatanının, ekmeğinin kavgasında cepheden cepheye koşuyor ve tarihin benzerini yazmadığı İstiklal Savaşını veriyordu.Türk milleti İstiklal Marşı'nın yazılması için İstiklal Harbi'nin başlangıcında bir ilan verilmişti. Bu ilanda bağımsızlığın sembolü olacak bir marş için ödül olarak 500 lira belirlenmişti. Mehmet Akif kazansa dahi bu parayı almayacak kadar onurlu bir insandı.

Mehmet Akif'in sözleri Türk Milletinin sembolü oldu

İstiklal Marşı'nın şairi olarak da Mehmet Akif Ersoy'un seçilmesi bekleniyordu çünkü o dönemde Mehmet Akif'in ulusal duyguları ve milletin bağımsızlık mücadelesine olan inancıyla bilinen önemli bir şair olduğu biliniyordu. Sonuçta Mehmet Akif Ersoy, 12 Mart 1921'de İstiklal Marşı'nı yazdı ve Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin sembolü haline geldi.

Kaleminden değil yüreğinden yazdı

Mehmet Akif'in İstiklal Marşı'nı yazma süreci gerçekten de büyük bir özveri ve duygu dolu bir çalışmanın ürünüydü. Akif, milletin marşı olarak kabul edilen bu eseri yazarken, sadece kaleminden değil, yüreğinden de yazdı. Bağımsızlık mücadelesinin ağırlığını ve önemini her bir kelimeye yansıtmaya çalıştı. İstiklal Marşı'nın ilk mısralarını, bağımsızlık mücadelesinin yükü altında, zorlu bir ortamda yazdığı biliniyor. Bu büyük destan, milyonların zihnine kazınarak Türk milletinin özgürlük ve bağımsızlık tutkusunu en güçlü şekilde ifade etti. 724 şiir arasından seçilerek İstiklal Marşı'nın kabul edilmesi, o dönemin tarihi ve milli bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir.

Takvimler 1 Mart 1921'i gösterdiğinde Birinci Meclis tarihi günlerinden birini yaşıyordu.

İlk kez Meclis'te okundu

Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey, kürsüden o satırları okumaya başladı. 'Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak' dizesinin ardından salonda bir alkış tufanı koptu. O an, milli mücadele, bağımsızlık sembolü ile taçlandırıldı.

Mehmet Akif söylediği gibi para ödülünü almadı, Darül Mesai'ye bağışladı. İstiklal Marşı'nı tüm eserlerini topladığı Safahat kitabına koymadı. Nedenini "Ben onu milletimin kalbine gömdüm" sözleriyle açıkladı.

İstiklal Marşı'nın kabulünün üzerinden tam 103 yıl geçti. Mehmet Akif'in, o günlerden miras kalan bir tek dileği vardı...

"Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın." 

Cumhurbaşkanımızın İstiklal Marşı'nın kabulüne ilişkin bir mesaj yayınladı.

“İstiklal Marşımız, millet olarak hürriyetimizi kazanmak, vatanımızı işgalden kurtarmak, kendimize yeni bir gelecek inşa etmek için bir asırdan daha uzun bir süre önce milli mutabakatımızın ifadesi olmuştur. Medeniyet birikimimiz, değerlerimiz, inancımız, milletimizin tarihteki yürüyüşü İstiklal Marşımızın mısralarında vücut bulmuştur. İstiklal Harbi’ni yürüten Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi, kararlılığı; askerimizin cephedeki fedakârlığı, azmi, vatan aşkı İstiklal Marşı’na yansımıştır.

Bugün de İstiklal Marşımızdaki her lafzı, her mesajı bedeninin ve ruhunun her zerresiyle özümseyen gençlerimiz vardır. Bayrak ve ezan hassasiyetini yeri geldiğinde canı pahasına koruyan evlatlarımız vardır. Türk Milleti’nin binlerce yıllık devlet ve medeniyet davasını on kıtada yüreklere nakşeden İstiklal Marşımızı unuttuğumuz gün, ayağımıza esaret prangası, boynumuza zillet zinciri vurulmuş demektir. Milletimizin gönlünde müstesna bir yere sahip olan büyük vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy, başta İstiklal Marşımız olmak üzere eserleriyle ve fikirleriyle her zaman saygıyla yâd edilecektir.

İstiklal Marşımızın kabulünün yıl dönümünde, Mehmet Akif Ersoy başta olmak üzere, istiklal mücadelemizin tüm kahramanlarını rahmet ve minnetle anıyor; tüm vatandaşlarımı en kalbi duygularımla selamlıyorum.”